Kocasinan İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet SİVRİTAŞ ile röportaj

Kocasinan İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet SİVRİTAŞ ile röportaj:
Mehmet SİVRİTAŞ: “Hedefi ne kadar yüksek tutarsanız o kadar başarılı olursunuz.”

Röportaj: Hülya SEDA – Büşra TUNCER (And. 10-B)
17 Mayıs 2013 Cuma günü Kocasinan İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet SİVRİTAŞ Bey ile makam odasında bir röportaj gerçekleştirdik. Bizleri güler yüzle karşılayan ve bütün sorularımıza samimiyetle cevap veren İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet SİVRİTAŞ Bey’e yürekten teşekkür ediyoruz.
Kendilerine sorduğumuz soruları ve aldığımız cevapları sizinle paylaşmak istiyoruz:
Soru:
-Kocasinan Milli Eğitim Müdürü olarak meslek hayatınızdan bahseder misiniz?
Cevap:
--Öncelikle benimle böyle bir röportajı düşündüğünüz için, başta okul müdürünüze ve sizlere çok teşekkür ederim. Kısaca kendimden bahsedecek olursam. 1950 yılında Sarıoğlan’ın Ömürlü köyünde doğdum. Köyümüzde ilkokul yoktu. Beş kilometre uzaktaki Ömerhacılı köyüne beş yıl süreyle günübirlik gidip gelerek ilkokulu tamamladım. O zamanlar ilkokulu bitiren köy çocuklarına açılan iki kapı vardı. Yatılı olarak okuma şansı veren okullar, imam hatip okulları ile öğretmen okullarıydı. İkisinden birini tercih etmek zorundaydım. 1960’lı yılları düşünürseniz bir köy çocuğunun şehre gelmesi ve ev tutması hayal gibi bir şeydi. Biz de o zaman sınava girdik ve parasız yatılı sınavlarını kazandık. Kayseri Merkez İmam Hatip Lisesinde orta ve lise kısımlarını bitirdim ve o zamanki adıyla Yüksek İslam Enstitüsü’nü okudum. 1975 yılının yaz aylarında mezun oldum. Ve o yıl atamam yapıldı. Eskişehir Mihalıççık Lisesinde göreve başladım. Akabinde yine Eskişehir’in Sivrihisar İmam Hatip Lisesine müdür olarak atandım. Çanakkale’de askerlik hizmetimi yedek subay olarak yaptıktan sonra Kayseri Sümer Lisesine geldik. Orada belli bir süre müdür yardımcılığı yaptıktan sonra, Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi açılmıştı oraya geçtik. 1989 yılında Kayseri, büyükşehir olup iki merkez ilçe kurulunca da kurucu şube müdürü olarak Kocasinan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne atandık. Arada fasılalar olmakla birlikte önce Talas İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, daha sonra da Kocasinan İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak atandım ve hâlen görevime devam ediyorum, evli ve üç çocuk babasıyım.
Soru:
-Ülkemizin yarınlarını nasıl görüyorsunuz?
Cevap:
-Dini literatürde şöyle bir şey var: Ümit ve korku. Ne tamamen ümitsiz olacaksınız ne de tamamen karamsar olacaksınız. Biz, ülkemizin geleceği adına ümitliyiz. Güzel şeyler olacak diyoruz. Özellikle de sizin gibi gençler bu değerli idarecilerimizin ve öğretmenlerimizin elinde yetiştikten sona daha iyi günlere gidiyoruz, daha da iyi günlere gideceğiz.
Soru:
-Okulumuz Ahmet Erdem Ticaret Meslek Lisesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Cevap:
-Ahmet Erdem Ticaret Meslek Lisesi, bizim çalışmalarını yakından takip ettiğimiz, grubu içerisinde öne çıkmış önemli liselerimizden biri. Şimdi meslek liseleri de diğer liseler gibi sayısal ve sözel dersleri alıyor ve aradaki farkı kapatıp hatta bazı alanlarda öne geçiyorlar. Okulunuz, gerek meslek lisesi olması bakımından, gerekse Avrupa Birliği Projeleri ile sosyal ve kültürel etkinlikler bakımından çok olumlu adımlar atıyor. Bunda başta idarecilerinizin ve öğretmen arkadaşların çok büyük katkıları var. Okul Müdürümüz Dr. Yakup YÜKSEL Bey, benim uzun yıllardır tanıdığım, çalışmalarını takdir ettiğim, hatta bazı ortamlarda örnek olarak gösterdiğim, mesleki ve kişisel anlamda kendisini yetiştirmiş çok sevdiğim ve değer verdiğim bir kişidir. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Soru:
-Mesleğinizde unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Cevap:
-O kadar çok ki nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Bunlardan bir tanesi var ki benim için dönüm noktası oldu. İmam Hatip Lisesine başladığım ilk yıl, Han Caminin arkasındaki üstü açık bir viranhanede dört arkadaş kaldık. Isınma imkanı yok. Okuldan çıkıp geliyoruz, yemek yapıyoruz, bulaşık yıkıyoruz, derslerimize çalışıyoruz, ondan sonra da Talas Yolu’na çıkıp spor yapıyoruz. Derslerimizde çok başarılıydık. Öğretmenlerimiz, ara sınıflarda parasız yatılılık sınavı olduğunu ve mutlaka bu sınava girmemiz gerektiğini söylediler. Yazılı sınava girdikten sonra yaz tatili oldu ve biz, köylü çocuğuyuz, köye gittik. Tam da hasat zamanı… Tarlada ekin biçtiğimiz zamanlardı. Ben zannediyorum ki sınavın sonuçları adresimize tebliğ edilecek. Bir komşumuz var, şehre gidecekmiş, ona tembihledik. Merkez İmam Hatip Lisesine varın, parasız yatılı sınavın sonucunu öğrenin dedik. Adam da okuma yazma bilmeyen garip bir adam… (1960’larda köylerde okuma yazma bilen kimseler yoktu. Çünkü okul yoktu, elektrik yoktu. Mesela, babam askere gittiğinde babamın asker mektubunu dedem okutmak için Ulu Yol tabir ettiğimiz işlek bir yola çıkar ve okuma bilen adam ararmış.) Adam, okula gelir ve görevlilere sorar. Onlar da derler ki: “Git ona selam söyle, o çocuk bolca mantı yemiş, mantı yemeye devam etsin.” Köylümüz geldi babama dedi ki: “Dursun, vallaha böyle böyle dediler.” İnan çok gücüme gitti. Elimde anadut vardı. Oturdum, orada yarım saat ağladım. Babam geldi yanıma: “Üzülme evladım, seni paralı yurda yazdırırız” dedi. İyi de baba dedim, bir tane yurt var. O da dolacak e ben açıkta kalacağım. Tamam dedi babam, yarın git şehre de yurt işini araştır. Sabahleyin atladık şehre geldik. Sonucu öğrendim ki kazanmışım ve hem de ikinci sıradayım. Ama bir gün önce de sözlü yapılmış ve bitmiş. Ne yapacağız? Bizim akaid  derslerine giren öğretmenimiz Sabahat Karakılıç vardı. Müdürümüz Celaleddin Karakılıç’ın eşiydi. Sabahat Hanımı buldum, hocam durum böyle böyle dedim. Beni Celaleddin Bey’in odasına götürdü. “Celaleddin bu çocuk tarlada ekin biçiyormuş, sınav sonuçlarının adresine geleceğini sanıyormuş, sözlü sınavı da kaçırmış, ne yapalım” dedi. Celaleddin Bey, başını iki elinin arasına aldı ve bir çözüm bulmak için düşüncelere daldı. Sonra, yarın Yozgat’ın öğrencileri sınava girecek, onların arasında sınava girsin” dedi. Çok sevindim ama hiçbir hazırlığım yok, bütün derslerden sınava girmem gerekecek. Okulda büyük bir yemekhane var. Orada bütün derslerin komisyonları kurulmuş. O sene de notlarım iyiydi, iftihara geçmiştim. Ertesi gün sözlü sınav açıklandı ki kazanmışım. Çok sevindim. Bu benim unutamadığım bir hatıradır. Çünkü, hayatımın dönüm noktasıdır bana göre.
Soru:
-Fıkra dağarcığınızın çok geniş olduğunu duyduk, bizimle eğitimle ilgili bir fıkra paylaşır mısınız?
Cevap:
-Madem istiyorsunuz, eğitimle ilgili bir fıkrayı paylaşayım: Temel’le Dursun, şehirde lisede okuyorlarmış. Dönem sonu gelmiş, karneler yetişmemiş. Temel, köye gitmiş. Dursun şehirde kalıyor. Temel gitmeden Dursun’a tembihlemiş: “Bak Dursun, karneyi alınca bana telefon et. Ama şifreli telefon et, annem babam anlamasın. Bir zayıfım varsa Ahmet’in selamı var de, iki zayıfım varsa Ahmet ile Mehmet’in selamı var de, ben anlarım, tamam mı?” Böyle anlaşmışlar. Dursun, karneleri alınca Temel’e telefon ediyormuş: “Temel daa, tüm ümmet-i Muhammed’in selamı var sana”
Soru:
-Yarının güvencesi gençlere mesajlarınız nelerdir?
Cevap:
-Geleceğimiz, ümidimiz, bugünün küçükleri; yarının büyükleri, yöneticileri olacak gençlerimizden ümitliyiz. Önce gençler, kendilerini tanıyacaklar, kişiliklerini kazanacaklar, özgüven sahibi olacaklar. Büyüklerine karşı, memleketlerine karşı saygıda ve sevgide kusur etmeyecekler. Bir de hayata olumlu bakacaklar. Bunu yaşanmış bir anekdotla anlatalım: Büyük bir ayakkabı fabrikasının yönetimi, piyasa araştırması için bir AR-GE çalışanını Afrika’ya göndermiş. ARGE çalışanı araştırmasını Afrika ülkelerinden birinde yapmış ve akşam, otelden patronuna telefon açıyor: “Sayın Patronum, çok üzgünüm, burada hiç kimse ayakkabı giymiyor, hep yalın ayak geziyorlar. Burada ayakkabı satma şansımız hiç yok.” Aradan altı ay, bir yıl geçiyor. Aynı Afrika ülkesine başka bir ARGE uzmanını yolluyorlar. O da araştırmasını tamamlıyor ve akşam olunca otelden patronuna telefon açıyor: “Müjde müjde patron, burada hiç kimsenin ayağında ayakkabı yok. Burada büyük bir potansiyel var. Çok fazla ayakkabı satabiliriz. Dikkat edin, yer aynı yer, durum aynı durum ve iki kişinin bakış açısındaki farklılığı görün.

Cenap Şahabettin’in “Tiryaki Sözleri” isimli bir eseri var. Onu çok severim. Ara sıra da oradan sözler kullanırım. O kitaptaki sözlerden biri, ağaca çıkmak için yıldıza tırmanacaksın der. Hedefi yüksek tutmak, yıldıza tırmanmayı hedeflersiniz, ağaca çıkmayı garanti etmiş olursunuz. Ağaca çıkayım dediğiniz zaman yarıda kalabilirsiniz. Hedefi ne kadar yüksek tutarsanız o kadar başarılı olursunuz, ileri gidersiniz. Kendimize güveneceğiz, hayata olumlu bakacağız, her olaydan bir mutluluk çıkarma yoluna gideceğiz, bol bol okuyacağız. İnşallah başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. 

Yorumlar