Abiyogenez: Canlıların cansız maddelerden
meydana geldiğini savunan görüş.
Açık
dolaşım: Kanın damarlardan dokular arasındaki özel boşluklara yayılıp, madde
alış-verişi olduktan sonra toplayıcı damarlarla kalbe dönmesine denir.
Adaptasyon:
Canlının yaşama ve
üreme şansını artıran çevreye uyumunu sağlayan ve kalıtsal olan özellikleri.
Adenin: Adenintimin protein çiftinin bir
azotlu bir bileşeni.
Adenozin trifosfat
(ATP):Canlıların
doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü, biyolojik enerji.
Adrenalin:Böbrek üstü bezinden salgılanan
hormon.
Aerobik
solunum: Hücrede yalnız
moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şeklidir.
Aglütinasyon: Kan hücrelerinin kümeleşerek
pıhtılaşması.
Akson: Sinir hücrelerinin uzun
uzantısı.sinaptik bağlantıların sağlantığı uzantılardır
Aktif
taşıma: Yarı geçirgen
bir zarda maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama enerji harcayarak
geçmesi olayıdır.
Aktin: Kaslarda kasılmayı sağlayan protein
yapıdaki ince iplikler.
Alel: Bir karakter üzerinde aynı yada
farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden herbiri.
Alg: Sulu ortamda yaşayan tek hücreli
organizmalardır.Foto sentez yada fagosite yaparak beslenir
Allantoyis
kesesi: Yumurta
içindeki metabolik artıkların depolandığı embriyonik kese.
Alveol: Akciğerlerde genişlemiş küçük
kesecik.
Amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır. Bir
amino asit, amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan
bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit peptid bağları ile bağlanarak proteinleri
oluşturur.
Amino-asit: Hücrelerimizi oluşturan
proteinlerin yapıtaşı olan "canlı" moleküller. 20 ayrı türü vardır.
Vücudumuzdaki proteinlerin hangi amino-asitlerden oluşacağını genlerimiz
belirler.
Amonyak
(NH3): Protein
metabolizması sonucu oluşan azot ve hidrojen bileşimi olan keskin kokulu
bileşik.
Anaerobik
solunum: Hücrede
moleküler oksijenin kullanılmadığı bir solunum şeklidir.
Anemi : İyi beslenemeyen, bol güneş, temiz
hava alamayanlarda görülen kansızlık hastalığı.
Anizogami: Farklı şekil, büyüklük ve yapıdaki
gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli.
Antiasit: Asit giderici
Antidiüretik hormon:
Böbreklerden suyun geri
emilmesini sağlayan ve hipofizin arka lobundan salgılanan hormon.
Antijen: Canlı vücuduna dışarıdan giren ve
antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.
Antikodon: RNA'daki üçlü baz dizilişi.
Antikor: Vucuda giren yabancı
maddeleri(antijen) yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesi.
Apandis: İnce bağırsak ile kalın bağırsağın
birleştiği yerde parmak şeklinde bir çıkıntı.
Apandisit: Apandisin iltihaplanması.
Apoenzim: Enzimin koenzim olmadan etkinlik
gösteremeyen protein kısmıdır.
Astigmatizm
: Işık ışınlarının
kırılarak göze girmesini ve ilerlemesini sağlayan kornea ve merceğin
pürüzlenmesiyle oluşur. Görüntü ağ tabakanın önüne ve arkasına düşer. Cisimler
net görülmezler. Bu şekildeki göz, cisimleri bulanık görür. Silindirik
merceklerle düzeltilir.
Atık : Çevreye atılan ve doğal dengeyi
bozan zararlı maddelere atık denir.
Atmosfer
basıncı: Atmosferin yer
yüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. Deniz seviyesinde, 760 mm'lik
civa sütununun 1 cm2 alana yaptığı basınç "1 atmosfer" basıncıdır.
BAC (bakteriyel yapay
kromozom): DNA
parçacıklarını kopyalamakta kullanılan ve bir cins bakteride bulunan bir
madde.
Bağışıklık: Bir organizmada, mikroorganizmalara
ve bunların oluşturduğu maddelere karşı oluşturulan normal olmayan şartlara
karşı koymayı sağlayan, doğal yada sonradan kazanılmış direnç.
Bakteri: Monera aleminde yer alan zarla
çevrili gerçek ve belirgin çekirdeği ve organelleri bulunmayan prokaryotik
yapıdaki en ilkel tek hücreli canlı.
Bal özü:Çiçekler tarafından salgılanan tatlı
ve genellikle kokulu bir sıvı.
Başkalaşım:
Bazı böcek ve kurbağa
gibi canlıların, yumurtadan çıktıktan sonraki gelişme evrelerinde yapısal
değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmeleri.
Bazal metabolizma:
Hayatın devamı için
şart olan asgari metabolizma faaliyeti.
Bazal metabolizma hızı:
Besin alınması ve
hareketsiz durumda vücudu canlı tutmak için gerekli enerji tüketimi.
Beslenme : Besin maddelerinin hücre ve vücutta
kullanılmasına beslenme denir.
Besin : Vücudumuzu büyüten, onaran, enerji
veren yiyecek ve içeceklere besin denir.
Beyin: Omurgalılarda kafatası içindeki
merkezi sinir sisteminin bir bölümü.
Bistüri: Laboratuarda kullanılan keskin
bıçak.
Biyogenez: Canlıların kendilerine benzeyen
canlılardan oluştuğunu açıklayan görüş.
Biyokütle: Belirli bir alan ve hacimde bulunan
canlı ağırlığa biyokütle denir.
Biyosfer: Dünyadaki bütün canlıların yaşadığı
16-20 km kalınlığında tabaka. Biyosferin deniz seviyesinden 8-10 km'si atmofere,
8-10 km'si okyanusların dibine doğru uzanır.
Biyoteknoloji:
Özellikle DNA ve
hücreyle ilgili konularda kullanılan biyolojik tekniklere verilen ad.
Blastula: Döllenmiş yumurtanın bölünmeler
sonucu, ortası sıvıyla dolu olan bir hücre tabakasından oluşan yapı.
Bowman
kapsülü: Nefronun
ucunda, glomerulusu saran yarım küre şeklindeki bölüm.
Bölünerek üreme
: Bir hücreli
canlılarda görülür. Mitoz bölünme ile gerçekleşir. Bakteri, paramesyum, amip ve
öglena (kamçılı hayvan) gibi tek hücreli canlılarda görülür.
Bronş: Soluk borusundan ayrılan
akciğerlere giden iki boru.
Bronşit: Bronşlarda bakterilerin yerleşip
üreyerek iltihaplanması.
Büyük kan dolaşımı
: Kalbin sağ
karıncığındaki temiz kanın aort ile vücuda dağılıp kirlendikten sonra üst ve alt
ana toplardamarlar yoluyla, kalbin sağ kulakçığına dönmesi büyük kan
dolaşımıdır.
Canlılık özellikleri
: Beslenme, enerji
üretme, protein sentezleme, kalıtsal madde taşıma, hareket etme, çoğalma… gibi
özelliklere canlılık özellikleri denir.
CDNA: Tamamlayıcı DNA. Haberci RNA
şablonundan sentezlenerek elde edilen DNA şeklinde de tanımlanabilir.
Cenin: Gelişmenin erken dönemindeki
embriyoya verilen ad.
Covper bezi:
Seminal sıvının
oluşturduğu bezlerden biri.
Crossing-over: Eşey ana hücrelerinde gerçekleşen
mayoz bölünmenin profaz I safhasında oluşan tetratların kromatitleri arasındaki
parça değişimi.
Çaprazlama :
Eşeyli üreyen
canlılarda, erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleştirilmesiyle yavru bireyler
elde edilmesi olayına çaprazlama denir. Çaprazlama yapılmasının sebebi,
karakterleri oluşturan allel genlerin yarısının dişiden (yumurta) ve yarısının
da erkekten (sperm) alınmasıdır.
Çenek: Tohum yaprağı. Tohumun yapısındaki
bitki taslağında bulunan yapraklardan herbiri.
Çelikle üreme
: Bazı bitkilerden
kopan parçaların köklenerek yeni bir bitki oluşturmasıdır.
Çift çenekli bitki
(Dikotiledon):
Embriyolarında iki çenek yaprak (kotiledon) bulunan bitkiler. İletim demetleri
gövdede belirli bir düzende yerleşmiştir.
Damar : Kanın vücutta dolaşmasını sağlayan
borulara damar denir. Damarlar toplardamarlar, atardamarlar, kılcal damarlar
olmak üzere üçe ayrılır.
Dendrit: Sinir hücresinin kısa olan
uzantısı.
Deoksiribonukleik asit
(DNA): Canlılardaki
yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili
sarmal molekül
Deoksiribonukleotid: DNA'nın yapıtaşı olan molekül.
Deoksiriboz:
C5H10O4
bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz
olan monosakkarit.
Deplazmoliz: Plazmolize uğramış hücrenin tekrar
su alarak eski haline dönmesi.
Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına
verilen ad.
Difüzyon: Moleküllerin hareket enerjileriyle
çok yoğun ortamdan az yoğun ortama hareket etmesi.
Dihibrit: İki karakter bakımından melez olan
bireylere verilen ad.
Dikotiledon: Embriyosunda iki çenek yaprağı
bulunan bitki.
Diploid: 2n kromozom takımı taşıyan hücre.
Disakkarit: İki mol monosakkaritin dehidrasyonu
sonucu oluşan çift şeker. Maltoz, sakkaroz, laktoz gibi.
Diyabet: Şeker hastalığı.
Doğalgaz: Yer kabuğunun içinde metan, etan
gibi çeşitli hidrokarbonlardan oluşan yanıcı gaz.
Dolaşım sistemi
: Kalp, damarlar ve
kanın taşıma görevi yapmak üzere oluşturdukları sisteme dolaşım sistemi
denir.
Doku: Belirli bir işi yapmak üzere
özelleşmiş hücreler topluluğu. Örnek : Kemik doku, kas doku.
Dominant: Baskın gen. Bulunduğu canlıda,
taşıdığı özelliği oluşturabilen gene denir.
Döllenme: Erkek üreme hücresi (sperm) ile dişi
üreme hücresi (yumurta) nın birleşip – kaynaşmasına döllenme denir.
Döllenme
borusu: Spermlerin
yumurtayla birleştiği ve zigotu oluşturduğu tüp.
Döl yatağı: Uterus. Dişi üreme sisteminde,
fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla görevli kas yapısında bir
organdır.
Domain: Bir protein içerisinde bulunan ve
kendine ait bir fonksiyona sahip bölüm. Tek bir protein içindeki domain
bölümleri, hep birlikte proteinin total fonksiyonunu belirler.
Efektör: Bir organizmanın uyarıya karşı
reaksiyon gösteren vücut kısmı, örneğin kas.
Ekdoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana
gelen dış tabaka.
Eklem: İskelet sistemini oluşturan, iki
yada daha fazla kemiğin birbirine eklendiği kısım.
Ekoloji: Canlıların birbirlriyle ve
çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı.
Ekosistem: Bir çevredeki canlı ve cansızların
tümü.
Embriyo: Yumurtanın döllenmesinden sonra,
oluşan canlı taslağı.
Emülgatör: Besinlere katılan ve onların
kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi.
Endoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana
gelen iç tabaka.
Endokard: Kalbin içini örten bir sıra yassı
epitel dokudan oluşan zar.
Endokrin
bez: İç salgı (hormon)
bezi.
Endoplazmik Retikulum
(E.R.) : Hücre zarından
çekirdeğe kadar uzanan kanal sistemidir. Hücre içinde madde iletimini ve
depolanmasını sağlar.
Endosperm: 3n kromozomlu besi doku.
Enzim: Hücre içinde üretilen ve bütün
hayat olaylarını başlatan, hızlandıran, protein yapısındaki Katalizör
proteinlere verilen ad. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşme sürecini
hızlandırır, ancak sürecin oluş biçimini etkilemezler.
Epididimis: Erkek üreme sisteminde, testislerin
üzerinde bulunan spermlerin olgunlaştığı ve kısa bir süre depolandığı yer.
Epitel: Vücut dış yüzeyini, organların iç
yüzeyini örten hayvansal doku.
Erepsin: Proteinlere etki eden ince bağırsak
özsularında bulunan enzim.
Ergotin: Çavdar mahmuzu özütü. İlaç
yapımında kullanılır.
Eşey: Cinsiyet.
Eşeyli
üreme: Farklı iki eşey
hücresinin birleşmesiyle bir canlı oluşması.
Eşeysiz
üreme: Bir canlının
özelleşmiş üreme hücrelerini meydana getirmeden tıpatıp atasına benzer
canlıların oluşmasını sağlayan üreme şeklidir. Cinsiyet faktörü kullanılmadan
yapılan üreme şeklidir.
Etoloji: Canlıların davranışlarını inceleyen
bilim dalı.
E.coli: Küçük boyutlu gen yapısı
dolayısıyla genetik hastalık göstermeyen ve laboratuarda kolaylıkla üretilen bir
cins bakteri. Bu sebeplerden dolayı genetik çalışmalarda yaygın biçimde
kullanılır.
Elektroforesis: DNA parçacılkları ya da proteinler
gibi iri molekülleri, benzeri moleküllerle birarada bulunduğu karışımlarından
ayrıştırmakta kullanılan bir yöntem.
Fagositoz: Hücre zarından geçemeyen büyük katı
moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır.
Farinks: Ağız ve burun boşluklarıyla,
gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk, yutak.
Fauna: Belirli bir coğrafi alanda bulunan
hayvan türlerinin tümü.
Fenotip : Anne ve babadan üreme olayı ile
yavruya aktarılan genlerce oluşturulan karakterlerin dış görünüşüne denir. Canlı
fenotiplerin oluşmasında gen ve çevre etkileşmesi görülür.
Fermantasyon:
Bazı
mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı
değişiklik.
Fetüs: Embriyonun üçüncü aydan doğuma
kadar tüm organ taslakları oluşmuş hali.
Fibril: Telcik. (miyofibril=kas telciği;
nörofibril=sinir telciği)
Fibrin: Kanın pıhtılaşmasıyla oluşan
ipliksi, ağsı yapı.
Filogenetik
sınıflandırma:
Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma.
Filtre: Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye
yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı, çamursu ya da katı maddeleri
ayırmaya yarar.
Fitoplankton: Çoğunlukla bir hücreli su
yosunlarından oluşan, sularda yaşayan bitki topluluğu.
Fiziksel
Harita: DNA'daki
kalıtıma bağlı olmayan, yani her DNA'da bulunan tanımlanabilir nirengi
noktalarını gösteren tablo. İnsan genleri için en ayrıntısız fiziksel harita 23
kromozomun eklemlenmelerini gösterir. En ayrıntılısıysa kromozomlardaki
nükleotid dizilerini gösterir.
Fizyoloji: Canlılardaki yaşamsal olayları
(işleyişi) inceleyen bilim dalı.
Flora: Belirli bir coğrafi alanda bulunan
bitki türlerinin tümü.
Folikül: Memelilerde yumurtalıkta bulunan ve
olgunlaşmış yumurtayı taşıyan kesecik.
Fosfodiester
bağı: DNA'daki fosfat
ile şeker arasındaki bağ.
Fosforilasyon:
ATP üretimi.
Fosil: Milyonlarca yıl önce yaşamış
canlıların korunarak bu güne kadar gelmiş kalıntıları.
Fotoreseptör: Işığı algılayabilen duyu hücresi,
almaç.
Fotosentez: Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve
klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin
maddelerini üretmesidir.
Fundus: Midenin genişlemiş kısmı.
Gamet: Erkek ve dişi üreme hücresine
verilen ad.
Gangliyon: Merkezi sinir sistemi dışında
bulunan, sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü.
Gen: DNA molekülünün ortalama 1500
nukleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan
parçası. Kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimi. Her gen, protein veya RNA
molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki
nükleotid dizilerinden oluşur.
Gen Ailesi: Benzer ürünler veren ve birbiriyle
yakından ilintili genlerin meydana getirdiği grup.
Gen
Haritalaması: Bir DNA
molekülündeki genlerin göreceli konumlarının belirlenmesi. Bu haritalamada hangi
genin bir diğerine göre molekülün neresinde yar aldığı ve aralarında neler
bulunduğu belirlenir.
Genotip : Canlıların DNA’sındaki (genler)
genetik bilgidir. Canlı bireylerin karakterlerini oluşturur. DNA’nın en küçük
birimi genler olduğu için genotipler genlerce oluşturulur. Karakterlerin
dominant, resesif, homozigot, heterozigot… olması gibi.
Gen
Tedavisi: Kalıtsal
bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan
zerk edilmesi.
Genetik
Kod: RNA boyunca üçlü
gruplar halinde bulunan ve protein sentezleme sırasında üretilen aminoasit
dizilerinin düzenini belirleyen nükleotid dizileri.
Genetik: Belirli kalıtsal özelliklerin
örüntüsünü inceleyen bilim dalı. Genom: Her bir canlının kromozomlarında yer
alan kalıtsal malzeme.
Genom
Projesi: İnsanın ya da
başka canlıların genomlarının tamamının ya da bir kısmının haritasını ve diziliş
biçimlerini saptamayı hedeflemeye yönelik araştırmalar.
Geviş getirme
: Koyun, keçi, sığır,
deve gibi hayvanlar, kopardığı otları çiğnemeden yutarlar. Dinlenme sırasında,
çiğnemeden yuttuğu otları lokmalar halinde ağzına getirip tekrar çiğnemeye
başlarlar. Bu olaya geviş getirme denir.
Gırtlak : Soluk borusunun başlangıç kısmına
gırtlak denir.
Glikojen:Hayvanlarda besinlerle alınan
karbonhidratların karaciğer ve kaslardaki depo şekli. Yalnızca hayvan
hücrelerinde bulunur. Glikozun hayvanlar ve insanlardaki depo şeklidir.
Karaciğer ve kas hücrelerinde bol miktarda bulunur.
Glikoz: (Heksoz)
C6H12O6 molekül yapısındaki karbonhidrat.
Karbonhidratların en küçük yapıtaşıdır. Fotosentez ile bitkilerde üretilir. Çok
sayıda glikoz özel bağlarla birleşerek nişastayı, selülozu ve glikojeni
oluşturur. Kan sıvısında bulunan kan şekeri glikozdur.
Gliserin: Lipidlerin (yağların) yapısına
katılan temel bir madde.
Glomerulus: Böbrekteki nefronların bowman
kapsülü içinde bulunan kılcal kan damarları ağı.
Glukagon: Pankreas tarafından üretilerek kana
verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon.
Golgi cisimciği
: Salgı maddelerini
üretip zarla paketleyerek salgılar. Süt bezi, ter bezi, tükrük bezi, yağ bezi…
gibi salgı hücrelerinde sayısı normalden fazladır.
Gonad: Üreme hücrelerini meydana getiren
üreme organları.
Granül: Stoplazmada bulunan küçük
tanecikler.
Guatr: Tiroid bezinin büyümesi sonucu
oluşan hastalık.
Gutasyon: Bitkilerin yapraklarından damlalar
halinde su atılması.
Habitat: Bir organizmanın doğal olarak
yaşadığı ve üreyebildiği yer.
Haploid: Olgun bir üreme hücresinde bulunan
kromozom sayısı, vücut hücrelerinin sahip olduğu kromozom sayısının yarısına
sahiptir. Kromozom sayısının yarıya inmesi sonucu oluşan "n" sayıda kromozom
taşıyan hücrelere haploid hücre denir.
Havers
kanalı: Kemik dokudaki,
sinir ve kan damarlarının geçtiği kanal.
Hemofili : Kanın pıhtılaşmaması
hastalığıdır.
Hemoglobin: Alyuvarlarda O2 ve
CO2 taşıyan, demir içeren protein.
Hermafroditizm:
Her iki eşeyede sahip
canlı
Heterosis: (melez gücü) Melezlerin atalarına
göre kazandıkları üstünlük.
Heterozigot (Melez
döl): Yavruda karakteri
oluşturan 2 geninde farklı şekil ve özellikte olmasıdır. (Aa, Bb,
Ee…)
Hibrit: Melez
Hibridizasyon
(Melezleme): Birbirini
bütünleyen iki DNA zincirinin biraraya gelerek ikili sarmal biçimindeki molekülü
oluşturması.
Hipermetropluk
: Göz yuvarlığının
görme ekseni boyunca kısalması ve merceğin kırıcılığının azalması sonucu oluşur.
Görüntü ağ tabakanın (retina) arkasına düşer. Bu durumda yakındaki cisimler net
görülemez ama uzaktakiler net görülürler. İnce kenarlı mercek ile
düzeltilir.
Hipotalamus: Ön beynin alt bölgesi olup bazı
organ ve bezlerin çalışmasını düzenleyen kısmı.
Histoloji: Dokuları inceleyen bilim dalı
Homeostasi: Bir organizmanın içinde yaşadığı
ortamla madde alış verişi yaparak, kendi iç ortamını belli sınırlar arasında
dengede tutması.
Homojen: Bütün birimleri aynı yapıdai, aynı
nitelikte olan
Homolog
kromozom: Biri anneden,
diğeri babadan gelen aynı gen çiftine sahip kromozomlar.
Homozigot (Arı döl)
: Yavruda karakteri
oluşturan 2 geninde aynı şekil ve özellikte olmasıdır. (AA, aa, BB,
bb…)
Hormon: Vücudun bir kısmında oluşturulan
sonrada difüzyonla yada kan dolaşımıyla diğer kısımlarındaki hücrelere taşınarak
onların çalışmalarını düzenleyen özel maddeler.
Hücre : Canlıların en küçük yapı
birimlerine hücre denir. Örnek : Kan hücresi, kemik hücresi
Hücre solunumu :
Enerji taşıyan
besinlerin (şeker, protein, yağ) parçalanarak yapılarındaki enerjinin açığa
çıkarılması olayına hücre solunumu denir. Solunumda amaç, fotosentezle
besinlerin yapısında depolanan güneş enerjisini canlıların kullanabileceği şekle
(ATP) çevirmektir.
Islah: Bitki yada hayvanlarda türün
iyileştirilmesi işlemi.
İmplantasyon: Döllenmiş yumurtanın rahim'in
(uterus) Yumuşak dokusuna gömülmesi, döl tutma
İnorganik
madde: Canlılardan elde
edilmeyen ve canlıların yaşadığı çevrede bulunan maddeler(karbondioksit, su, tuz
vs.)
İnsülin: Pankreasın ürettiği kan şekerini
azaltan hormon
İnterfaz : Canlı hücrenin normal yaşam
evresidir. Bu evrede hücre büyüyüp olgunlaşır. Bu evrenin sonuna doğru DNA ve
sentrozomlar kendini eşler.
İnterferon:
Hücrelerin virüslere
karşı ürettiği özel savunma maddesi.
İrkilme : Canlıların dış ortamdan gelen
uyarılara tepki göstermelerine irkilme denir.
İris: Gözün saydam tabakasının altındaki
damar tabakadan oluşan renkli kısmı.
İskelet : Vücudumuzun çatısını oluşturan
kemik yapıya iskelet denir.
İskelet : İnsana şekil veren, organlara
desteklik sağlayan ve koruyan yapıya iskelet denir. İskelet sisteminin yapı
birimi kemiklerdir. İnsan vücudu 210 kemikten oluşmuştur.
İzolasyon: Ayrılma, yalıtım. Biyolojide
herhangi bir sebeple populasyondaki fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin
kesilmesi.
Kadavra: Tıp öğreniminde üzerinde çalışmak
için hazırlanmış ölü insan ya da hayvan vücudu.
Kan : Besin ve oksijeni hücrelere
taşıyan, hücrelerde yanma olayı sonunda oluşan karbondioksit ve zehir
artıklarını boşaltım organlarına ileten, damarlar içinde dolaşan sıvıya kan
denir.
Kan dolaşımı
: Kanın kalpten çıkıp
damarlar yardımıyla vücuda dağılmasına ve tekrar kalbe dönmesine kan dolaşımı
denir.
Kapalı
Dolaşım: Kanın kalp ve
damarlardan oluşan kapalı bir sistem içerisinde dolaşmasıdır.
Karakter : Canlıların sahip olduğu her bir
özelliğe denir. Kalıtsal karakterler anne ve babadan gelen gen çiftince
oluşturulur. Göz rengi, saç rengi, saç şekli, ten rengi, kan grupları
…
Kas : Vücudumuza biçim kazandıran,
iskeletimizi ve iç organlarımızı hareket ettiren yapılara kas denir.
Kas tonusu: İskelet kaslarının, dinlenme
durumundaki kasılı hali.
Katalizör: Kimyasal tepkimeye katılmadan
tepkimenin hızını artıran madde
Kataraklık
: Merceğin saydamlığını
yitirmesiyle oluşan göz rahatsızlığı. Ameliyatla düzeltilir.
Kazein: Sütte bulunan bir çeşit protein.
Keratin: Omurgalı hayvanların derisinin,
tırnak saç, boynuz gibi yapılarında bulunan, suda çözünmeyen sert protein.
Kilobase: 1000 nükleotidlik DNA parçalarını
esas alan ölçü birimi.
Kitin : Böceklerin vücudunu örten sert
örtü.
Klon: Genetik olarak birbirinin aynı olan
canlılar.
Klorofil: Fotosentaz olayında güneş
enerjisini kimyasal enerjiye çeviren yeşil pigment maddesi.
Kloroplast: Yeşil rekli klorofil pigmentini
taşıyan plastid.
Kodon: Özel bir amino asiti şifreleyen üç
nukleotitten olşan mRNA üzerindeki birim.
Koful : Hücrelerde bulunan içi sıvı dolu
keselerdir. Bulunduğu hücrenin tipine göre çok farklı görevler yaparlar.
(Depolama, sindirim, boşaltım…)
Kohezyon: Aynı cins moleküller arasındaki
çekim kuvveti.
Kohlea: İç kulakta salyongozda bulunan
yapı.
Kolesistokinin: İnce bağırsaktan salgılanan ve
karaciğeri uyaran hormon.
Koloni: Aralarında işbölümü yapan tek
hücreli organizmaların bir araya gelerek topluluk oluşturmaları.
Kolloid: Parçacık büyüklüğü 1-100 mm olan
madde
Kondrin: Kıkırdak yapı hücrelerinin
salgıladıkları ara madde.
Kondrosit: Kıkırdak doku hücreleri.
Konjugasyon: İki hücrenin geçici olarak gen
alış-verişi yapmak için birleşmeleri.
Konsantrasyon: birim hacimde bulunan madde
miktarı.
Kornea: Gözün ön tarafında sert tabakanın
saydam kısmı.
Kozmik: Yıldızlar arası, uzaylarla ilgili
olan
Kozmik madde:
Evreni meydana getiren
madde.
Kök: Bitkinin toprak altında kalan
kısmıdır. Bitkiyi toprağa bağlar. Gövdenin boşlukta gelişmesine yardımcı olur.
Topraktan su ve suda çözünmüş madensel tuzların alınmasını sağlar. Bazı
bitkilerde de yedek besin depo eder.
Kromotin
iplik: Dinlenme
halindeki ökaryot hücrenin çekirdeğinde bulunan kromozomların karmaşık hali.
Kromozom: Prokaryot ve ökaryot hücrelerde
üzerlerinde genleri taşıyan DNA ve nükleoproteinden oluşmuş yapı. Hücrenin kendi
kendini eksiksiz olarak kopylalamasına yarayan tüm bilgileri içeren ve hücre
çekirdeğinde yer alan DNAlar.
Kroner damarlar:
Kalbi besleyen ince
atardamarlar.
Krossing
over: Mayoz bölünmede,
tetratların kromotidleri arasında karşılıklı gen alış-verişi, parça değişimi.
Küçük kan dolaşımı
: Kalbin sağ
karıncığındaki kirli kanın akciğer atardamarı ile akciğerlere gidip
temizlendikten sonra akciğer toplardamarı ile yüreğin sol kulakçığına dönmesi
küçük kan dolaşımıdır.
Leğen (kalça) Kemikleri
: Kalça kemikleri karın
boşluğundaki iç organları bir leğen gibi tuttuğundan, bunlara leğen kemikleri de
denir.
Lenf: Akyuvar içeren, kan plazmasına
benzeyen renksiz sıvı.
Lizozom : Hücrenin midesi şeklinde görev
yapar. İçerisinde 50 çeşit sindirici sıvı (enzim) bulundurur. Hücrede büyük
yapılı besinlerin (protein, yağ, şeker) sindirilmesini sağlar. Yaşlanmış
organelleri parçalar. Lizozomun zar yapısı bozulursa, hücre kendi kendini
sindirir. Buna otoliz denir.
Lokus: Kromozomların üzerlerinde genlerin
bulunduğu özel yerler.
Lop: Beyin, karaciğer gibi organların
parçaları bölümleri.
Lökosit: Akyuvar, fagositoz yapan, antikor
üreten, renksiz kan hücresi.
Lösemi (Kan kanseri) :
Kandaki akyuvar
sayısının sürekli ve anormal şekilde artmasıyla oluşur.
Lütein: Folikül hücrelerinde meydana gelen,
yumurta sarısına renk veren pigment.
Matriks: İçinde biyolojik olayların oluştuğu
cansız, sıvı ortam.
Melez: Herhangi bir karakter yönünden
farklı iki arı dölün çaprazlanması sonucu oluşan heterozigot döl.
Mesane: Boşaltım sisteminin idrar toplanan
torbası.
Metabolizma: Canlı organizmanın hücreleri içinde
meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile
enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir. ATP üretimi ve protein sentezi
iki önemli metabolik reaksiyondur.
Metagenez: Döl değişimi.
Mezenşim: Embriyonun gastrula safhasında
aktoderm ve endoderm arasında meydana gelen hücre yığını.
Mezoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana
gelen orta tabaka.
Mezozom: Bakterinin üremesi sırasında bakteri
zarından kıvrımlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yapı.
Mikron (m
): Milimetrenin binde
biri (1m =1/1000 mm)
Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte iki
yeni hücre oluşturan hücre bölünmesi.
Mitokondri :
Bakteriler hariç bütün
hücrelerde bulunur. İki katlı zarla çevrilidir. Oksijenli solunum ile besinleri
yakarak enerji (ATP) üretir.
Miyelin: Bazı nöronların aksonlarının dışını
saran, uyartı iletimini hızlandıran yağlı madde(kılıf)
Miyokard: Kalp kası
Miyopluk : Göz yuvarlağının görme ekseni
boyunca uzaması sonucu oluşur. Görüntü ağ tabakanın önünde oluşur. Bu durumda
yakındaki cisimler net görünür ama uzaktakiler net görünmezler. Bu şekildeki göz
uzağı net göremez. Kalın kenarlı mercek ile düzeltilir.
Miyozin: Kas hücrelerinde kasılmayı sağlayan
protein yapıdaki kalın iplikler.
Modifikasyon:
Çevre etkileriyle
canlıların fenotiplerinde meydana gelen değişiklikler. Çevresel faktörlerin
(sıcak,ışık, nem, beslenme…) etkisiyle, genlerin yapısının değil de çalışma
şekil ve derecelerinin değişmesine denir. Kalıtsal olmayıp nesilden nesile
aktarılmaz.
Monohibrit: Tek karakter bakımından melez.
Monomer: Büyük moleküllerin hidrolizi sonucu
oluşan en küçük yapı birimi.
Monoploid: (Haploid) tek (n) sayıda kromozoma
sahip hücre.
Mukoza: Sindirim borusu, soluk borusu gibi
iç organların iç yüzeyini örten ve mukus sıvısı salgılayan ince tabaka.
Mukus: Mukozada yer alanmukus hücreleri
tarafından salgılanan kaygan, sümüksü koruyucu sıvı.
Mutaston: Canlılarda çevre şartlarıyla
meydana gelen ve kalıtsal olan DNA dizisinde ortaya çıkan ve kalıtımla
aktarılabilen değişiklik.
Nabız : Kalbin kasılmasıyla atardamarlara
pompalanan kanın damar duvarına vuruşudur. Normal insanda nabız dakikada 60-100
defa atar.
Nefridyum: Omurgasız hayvanlarda bulunan
boşaltım organı.
Nefrit: Böbreklerdeki nefronların
iltihaplanması sonucu oluşan hastalık.
Nefron: Omurgalı böbreğinin, idrar
oluşturan yapısı ve işlev birimi.
Nişasta : Çok sayıda glikozun özel bağlarla
birleşmesinden oluşmuştur. Şekerin bitkilerdeki depo şeklidir. Nişasta, ayıracı
olan iyot çözeltisi ile mavi renge boyanır.
Nitrit
asit: (HNO3)
Niterat asidi. Yüksek derecede aşındırıcı, renksiz ve dumanlı sıvı.
Zehirleyicidir ve şiddetli yanıklara yol açar.
Nöroglia: Sinir dokuda nöronlara desteklik
yapan yardımcı hücreler, ara nöronlar.
Nöron: Sinir hücresi.
Nötr atom: Elektron ve proton sayısı birbirine
eşit olan atom
Nükleoprotein: proteinlerin nukleik asitlerle
kurduğu moleküler birlik.
Nükleotid: Nukleik asitlerin ( DNA, RNA) yapı
birimleri.
Nukleus (Çekirdek)
: Hücredeki genetik
malzemeyi barındıran kısım.
Oksidasyon: (Yükseltgenme) Elektronların bir
atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime.
Oksijenli solunum
: Besinlerin oksijen
ile parçalanarak (yakılarak) hücrede enerji (ATP) elde edilmesine oksijenli
solunum denir.
Oksijensiz solunum
(Fermantasyon – Mayalanma) : Besinlerin oksijen kullanılmadan
parçalanarak enerji elde edilmesine oksijensiz solunum denir.
Onikiparmak bağırsağı
: İnce bağırsağın
mideden sonra gelen ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir.
Oogenez: yumurtanın meydana gelmesi olayı.
Oosfer: Yumurta hücresi, dişi gamet.
Organ : Belirli bir görevi yapmak için bir
araya gelen dokular organları oluşturur. Örnek : Kalp, böbrek.
Organel: Hücre içinde belirli bir görevi
yapmak üzere özelleşmiş ve zarla çevrili yapılar. Çekirdek, mitokondri,
kloroplastlar gibi.
Organizma : Sistemler bir araya gelerek
organizmayı oluşturur. Örnek : Kemik hücreleri birleşerek kemik dokusunu, kemik
dokuları kemiği, kemikler birleşerek iskelet sistemini, iskelet sistemi diğer
sistemlerle birleşerek organizmayı oluşturur.
Organogenez: Embriyo tabakalarından organların
meydana gelmesi.
Osein: Kemik dokunun ara maddesi.
Osteosit: Kemik dokuyu oluşturan kemik
hücreleri.
Osmoz: Suyun yoğunluğunun çok olduğu
yerden az olduğu yere doğru, yarı geçirgen zardan geçmesi.
Otolit: Kulak taşı.
Ototrof: Kendi besinini kendi yapabilen
canlılar.
Ovaryum: yumurtalık, yumurtaların meydana
geldiği yer.
Onkogen: Bazı türleri kanserle de ilşkili
olan bir gen. Onkogenlerin çoğu doğrudan ya da dolaylı olarak hücrelerin büyüme
hızını etkiler.
Otoradyografi: Özel maddelerle boyanmış
moleküllerin ya da molekül parçalarının röntgen ışınlarıyla
incelenmesi.
Ökaryot
hücre: Zarla çevrili
organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre.
Özümleme: Canlı organizmanın, dışarıdan
aldığı besin maddelerini parçalayıp yeniden kendine özgü maddelere dönüştürmesi.
Özüt: Bir doku örneğinin parçalanmış
hali.
Parasempatik: Organların çalışmasına yavaşlatıcı
etki yapan otonom sinir sisteminin bölümü.
Partenogenez: Yumurtanın döllenme olmaksızın
gelişerek yeni canlı meydana getirmesi.
Patojen: Hastalık yapıcı özelliği olan
mikroorganizma veya madde.
Patoloji: Hastalık bilimi, hastalığın
nedenlerini araştıran uzmanlık dalı.
Pepsin: Mide öz suyunda bulunan ve
proteinleri sindiren enzim.
Pepton: Proteinlerin mide öz suyunda
sindirime uğramış son hali.
Periost: Kemik zarı. Kemiklerin dışında
bulunan, kemik dokunun beslenmesini onarılmasını sağlayan zar.
Peristaltik: Sindirim sistemi gibi bazı
organların çeperlerinde görülen ritmik ve kuvvetli kasılıp gevşeme hareketleri.
Bu ritmik kasılma dalgaları organ içindeki maddeyi hareket ettirmeye yardımcı
olur.
Periton: Karındaki organları saran iki katlı
karın zarı.
pH: Bir sıvının asit veya bazlık
derecesini gösteren değer.
Pigment: Hücrelere özgü renk veren madde.
Pinositoz: Hücre zarından doğrudan geçemeyecek
kadar büyük moleküllü sıvı maddelerin hücreye alınması.
Plasenta: Çoğu memelide embriyonun besin ve
gaz alış-verişini sağlayan yapı. Embriyoyu korumakla görevli olan ve onu dıştan
saran bir zar vardır. Bu zardan ana rahminin içine doğru parmaksı uzatılar
oluşur. Bu uzantılarda çok sayıda kılcal damarlar bulunur. Bu uzantılar ile bu
bölgedeki uterus duvarının dokularının oluşturduğu yapıya plasenta
denir.
Plazmid: Bakteri stoplazmalarında bulunan ve
kromozom gibi davranan DNA'lar.
Pleura: Akciğerleri saran iki katlı zar.
Akciğer dış zarı.
Polipeptid:
Protein molekülünün
yapısında bulunan amino asit zincirlerinin bir parçası.
Populasyon:
Belirli bir bölgede
yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk.
Por: Gözenek, küçük delik.
Presbitlik
: Göz merceği
esnekliğini kaybettiği için yakına uyum yapamaz. İnce kenarlı mercekle
düzeltilebilir.
Prokaryot
hücre: Zarla çevrilmiş
özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil
algleri içine alan monera alemindeki canlılar.
Protein: Yapısında karbon, hidrojen, oksijen
ve azot gibi elementleri bulunduran temel moleküllerdir. Amino asitlerin peptid
bağlarıyla birleşmesinden oluşur. Belli bir sırada dizilmiş bir veya birkaç
amino-asit zincirinden oluşan büyük moleküller. Bu dizilişi genetik kodlamadaki
nükleotidler belirler. Proteinler vücudumuzdaki hücrelerin, dokuların ve
organların oluşması, işlevlerini görebilmesi ve bunu uyum içinde yapmaları için
gereklidir. Her proteinin kendine özgü bir işlevi vardır. Sözgelimi hormonlar ve
enzimler adlarını duyduğumuz protein türlerinden ikisidir.
Protoplazma:
Hücrenin çekirdeği ile
sitoplazmasına verilen ad.
Refleks
yayı: Duyu, ara ve
motor nörondan oluşan en basit mekanizma.
Rejenerasyon: Canlılarda görülen, yaraların ve
yıpranmış organların yenilenmesi olayı. Bazı omurgasız hayvanlarda,
vücutlarından kopan parçalardan yeni canlının oluşmasıdır. Planarya (Yassı
solucan), deniz yıldızı ve toprak solucanında görülür.
Rekombinant
DNA: Farklı biyolojik
kaynaklardan elde edilen DNA moleküllerinin birleşmesinden oluşan yapı. Hücre
sıvısında ve çekirdeğinde bulunan kimyasal bir maddedir. Protein sentezlemesi
başta olmak üzere hücre içi kimyasal faaliyetlerde çok önemli bir rolü vardır.
Yapısı DNA'ya benzer. Ama herbiri farklı işlevlere sahip birkaç cinsi
vardır.
Rekombinasyon:
Mevcut genlerin yeni
genotipleri oluşturacak şekilde bir araya gelmesi.
Rektum: Kalın bağırsağın anüsle sonlanan
düz kısmı.
Renk körlüğü
(Daltonizm) : Kalıtsal
bir hastalıktır. Kırmızı, yeşil renkleri ayırt edemezler. Çünkü bu renkleri
algılayan duyu cisimleri ve sinirler bulunmaz.
Replikasyon: DNA'nın kendini eşlemesi.
Reseptör: Çeşitli uyarıları alabilen ve duyu
organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir
uçları. Almaç
Resesif
gen: Etkisini fenotipte
gösteremeyen ve çekinik olan gen. Bulunduğu canlıda taşıdığı karakteri dominant
gen bulunmadığı zaman oluşturabilen gen çeşididir.
Restriksiyon
enzimi: DNA'yı
parçalamaya, kesmeye yarayan enzimler.tyutn
Retina: Gözün ağ tabakası.
Ribozom: Hücrede protein sentezinin
yapıldığı yerlerdir. Özel ribozomal RNA'larla proteinler içerir.
Ribozomal RNA:
Hücre ribozomlarında
bulunan bir çeşit RNA.
Sarkolemma:
Kas telini saran zar.
Sedimentasyon:
Çökelme.
Segmentasyon: Bir vücut yada yapının benzer
parçalara bölünmesi, zigotun geçirdiği bölünme evreleri.
Sekretin: On iki parmak bağırsağının
salgıladığı hormon.
Seleksiyon: Seçilim, ayıklama. Yeryüzünde,
uygun çevre şartlarında canlı bireylerin sayısı hızla (geometrik) artar. Artış
böyle devam etseydi yeryüzü kısa zamanda yaşanmaz olurdu. Bu durumu engellemek
için yani canlı sayısını sabitlemek için doğada işleyen mekanizmaya doğal
seleksiyon denir. Doğal seleksiyon sonucu, ortama uyamayan canlı bireyler yok
olurlar ve canlı sayısı dengelenir.
Selüloz : Yalnızca bitkilerde bulunur. Bitki
hücresinin çeperini oluşturur. (Yapı maddesi) Hayvanlar tarafından sindirilemez.
(Bazı kuş ve geviş getirenler hariç)
Sentromer: Kromozomlarda kardeş kromotidleri
bir arada tutan kısım.
Sentrozom : Sadece insan ve hayvan
hücrelerinde bulunur. Birbirine dik 2 sentriyolden oluşur. Hücre bölünmesinde
görevlidir. Hücrenin normalden daha hızlı bölünmesini sağlamaktadır.
Serum: Kanın, pıhtılaşmasından sonra
hücrelerinden ayrılmış, açık sarı renkli sıvı kısmı.
Sinaps: İki nöronun veya nöronla başka bir
hücrenin bağlandığı yer.
Sindirim bezleri
: Sindirim borusu
içerisine, besinleri sindirici sıvı akıtan bezlere sindirim bezleri
denir.
Sistem : Organlar bir araya gelerek
sistemleri oluşturur. Örnek : Sindirim sistemi, Solunum sistemi.
Sitoloji: Hücreyi inceleyen bilim dalı.
Sitoplazma
: Hücre zarı ile
çekirdek arasını dolduran, akışkan, yumurta akı kıvamında (kolloidal) bir
sıvıdır.
Solunum : Hücrelerde şekerin oksijenle
yakılarak enerji üretilmesine solunum denir.
Sperm: Erkek üreme hücresi.
Spor : Kötü şartlara dayanıklı, neslin
devamlılığını sağlayıcı özel üreme hücrelerine spor denir.
Sporlanarak üreme
: Bakteri, mantarlar,
sıtma mikrobu ve çiçeksiz bitkiler özel üreme hücresi olan sporla
çoğalırlar.
Süksesyon: Bir bölgede yaşayan çeşitli türlerin
belirli bir zaman içinde birbirlerini izleyerek ortaya çıkmaları; ekolojik
süksesyon.
Süspansiyon: Asıltı. Bir akışkan içinde yüzen
sıvı parçacıkların oluşturduğu sistem.
Şaşılık : Göz yuvarlağını hareket ettiren
(sağa, sola, yukarı, aşağı) kasların uzun veya kısa oluşu ile ilgilidir.
Ameliyatla giderilebilir.
Tansiyon : Kalbin kasılmasıyla atardamarlara
dolan kanın damarların iç yüzüne yaptığı basınca tansiyon denir.
Tetrat: Mayoz bölünme sırasında homolog
kromozomların birbirlerine sarılarak oluşturdukları dört kromotitli yapı.
Tomurcuklanarak üreme
: Ata canlıda oluşan
çıkıntıdan yeni yavru oluşmasıdır. Oluşan canlı, ata canlıdan ayrılabilir veya
bağlı kalarak koloni de oluşturabilir. Bira mayası, hidra, sünger, polip, çan
hayvanı, ve mercanlarda görülür.
Transgenik
canlı: Rekombinant DNA
teknolojisiyle yabancı bir genin yerleştirildiği canlı.
Transkripsiyon: (yazılma) DNA ipliklerinin birinden
genetik bilgilerin yeni sentezlenen mRNA'ya aktarımı.
Translasyon:
(okuma) mRNA'nın
sentezlendikten sonra stoplazmadaki ribozoma bağlanıp amino asitleri tRNA'lar
yardımıyla sıraya koyması.
Tümör: İnce bağırsağın iç yüzeyindeki,
sindirilmiş besinleri emip kana karıştıran parmaksı uzantılar.
Tümür : İnce bağırsağın iç yüzeyi kadife
gibi tüylüdür. Bu tüylere tümür (villüs) denir. Bu tümürler besinlerin kana
geçmesini sağlar.
Telomere: Kromozomun bitiş kısmı. Bu özel
yapı, doşğrusal DNA moleküllerinin kendi kendini üretmesi ve dengeli yapısını
koruması işlerine yarar Transkripsiyon: Bir DNA parçasından kopyalanan RNA
sentezi.
Üreme : Canlıların belli bir olgunluğa
eriştikten sonra kendine benzeyen yeni canlılar meydana getirmesine çoğalma
(üreme) denir.
Varyasyon: Bir türün bireylerindeki aynı
karakterin farklı şekilleri, değişiklik, çeşitlilik.
Vitellus: yumurta sarısı.Döllenme sırasında
yumurtanın beslenmesi sağlayan mukopolisakkarit,protein ve yağ karışımından
oluşan madde
Virüs: Sadece içine girdiği bir başka
hücre içinde yeniden üreyebilen ve hücresel yapısı olmayan canlı. Virüsler bir
protein kılıfı içindeki nükleik asitlerden ibarettir. Bazılarınınsa basit bir
zarı vardır. Virüsler çoğalmak için, içine girdikleri hücrenin sentezleme
yeteneğinden yararlanır.
Yaprak : Bitkilerin dallarında bulunan ince
ve geniş yüzeyli yeşil renkli organlarına yaprak denir.
Yoğunluk: Herhangi bir maddenin bir birim
hacminin kütlesi.
Yumurta: Dişi üreme hücresi.Dişi gamet
hücresi
Zar: Hücreyi ve çoğu organelleri
çevreleyen lipit ve proteinlerden oluşan yapı.
Zigot: Döllenmiş yumurta hücresi.
Zooloji: Biyolojinin hayvanları inceleyen
dalı.
Yorumlar
Yorum Gönder